
Sabahın bir vakti çocuklarım elimden alındığında, gözlerime hücum eden yaşları silmeye çalıştım. Kanatlarımın altında büyütüp beslediğim, başlarına bir şey gelmesin diye yanımdan ayırmadığım, içimden bir parça olan çocuklarımı koruyamadım. Ağlayamadım bile, gözlerimi dikip götürülüşlerini öylece izlemek zorunda kaldım.
Doğduğumda, bir yaz akşamına rast geldim. Annem arkadaşları arasında en iri ve en alımlı olandı. Bana bakarken gözleri parlar, önüme yemem için bir şeyler bırakırken resmen gülümserdi, onu hiç mutsuz görmemiştim. Anneme baktıkça, onun gibi iyi bir anne olmak için yanıp tutuşuyordum. Babamın sabahın köründe kalkmaları, bağırış çağırışları, herkesi zamansızca uyandırması… Bazen annemin gözü önünde başka kadınlara göz atardı. Annem sinirli sinirli yemeğini yerken, babam diğerlerini süzerdi. Sonra annemin bakışları bana döndüğünde, gidip onlara yanaşır, kur yapardı. Annem babama doğru çevirmezdi bakışlarını, bazen beni okşar, bazen öylece yemeğine yumulurdu. Babamın taşkınlıklarına alışmıştı. Babamı da böyle kabul etmek gerekirdi.
Kim ilk gençliğinin o tatlı zamanlarını unutabilir. Mutlu zamanlarda yumurtladıklarımız, kabuklarından bir başka çıkmış gibi gözükür hep gözümüze. Sonradan anılara alışır, kabuklara aldanmamaya başlarız. Fakat o ilk gençliğimizin taze anıları, bir tür dövme gibi göğsümüzde durur. Bahçedeki o esmeri, uzun çalıların arka tarafında benden beni alan o iri canlıyı, nasıl unutabilirim söylesenize?
Yine de üzerinden zaman geçti. Çalıların anısı yitti gitti. Sahip çıkılmamış basit bir mutluluğun, bana kalan imi ile, kılgısız bir zaman parçasını yaşadığımızı kabul etmek zorunda kaldım. Bana yadigar, çocuklarım kaldı. Çocuklarım canımın parçalarıydı. Fakat günler açlığı, ekonomik kötülükleri ve çocukların öldürülmesinin gerekliliğini getirirmiş… Nereden bilebilirdim ben bunu. Büyüklerin gidişine alışmıştık, teker teker eksilir, her hafta bir başkasının kocasının hatta karısının gidişini ve dönmeyişini izlerdik. Fakat çocuklar… Hep başkasının çocuklarını alıp götürecekler sanarsınız, ta ki sıra sizinkilere gelinceye dek. Benden koparıp aldıklarında, onlara öyle bir bakış attım ki, içimden “lanet olsun size,” dedim, “lanet olsun çocuklara kıyan düzeninize!”
“Omlet yapmayacak mıydın,” diye sordu, elinde sandviçle odaya giren kocasına kadın. “Yok,” dedi kocası, “yumurtalarını aldığım tavuk bir garip bakıyordu, iştahım kaçtı.”
Bir Cevap Yazın