
Kurumuş çiçekleri balkondan attım.
Yıllar çarçabuk geçip gidiveriyorlar. Zamanın gemisinde usul usul giderken izlediğimiz deniz manzarasına dalmışken, bir de bakıyoruz karaya oturmuşuz. İnsan, ancak bir göz kırpışında gördüklerini berrak bir görü gibi hatırlıyor, gerisini zaman tamamlıyor. Oradaydım, şunu yapmıştım, böyle olmuştu. Kendi hikayemizi kendimize anlata anlata yaşıyoruz, o an kim olduğumuzu anılarımızdan ipuçları toplayarak hatırlıyoruz, kendi kendimize bir kendilik oluşturmak için geçmişteki kendilerimizin izini sürüyoruz; tanımıyoruz bizi. Her taraf kurumuş otlarla dolu.
Gençken yaz mevsimi sanki bir ömür gibi gelirdi. Haftalar nasıl da yapış yapış bir hisle üstümden ilerlerdi yavaş yavaş. Şimdi zaman o kadar yavaş geçse bunalırmışım gibi geliyor. Koşa koşa geçen saatleri seviyorum. Günlere karışan günleri, haftaları, ayları… Ucunu izini tutmaya macalim kalmamış, yaşamışım. Bir yerden sonra tüm günler çarşamba ve tüm aylar haziran gibi geliyor. Her şeyin ortasındayım, ne kadar uzak ya da yakınım bilmiyorum, ancak bir salınım gibi yaşıyorum usul usul. Bir zamanlar her şey yemyeşildi.
Salondaki resim sararmış. İlk aldığımda da eski bir resimdi, fakat yıllar geçtikçe sanki eskimemiş de yaşlanmış gibi görünüyor. Tahta bir odanın ortasında, takım elbisesi ve elinde şemsiyesiyle duran adam. Yatağının üstü dağınık, masasında not kağıtları, küçük bir çiçek. Bazı geceler uyku tutmadığında gelip onunla konuşuyorum. “Raskol,” diyorum tablodaki adama, “yarın ne yemek yapsam?” Cevap vermiyor. Cevap verdiği gün zaten yemek yapmama gerek kalmayacak, bana başkalarının bakması gerekecek. Başkalarının yaptığı yemeklerde hep belli belirsiz bir acılık olur, hep bir şeyler eksiktir.
On yaşındayken yazdığım günlüğümü buldum. “Oyunlar hayat alıştırmalıklarıdır.” yazmışım. Oysa hiçbir oyun hayata ucundan kıyısından bile alıştıramaz insanı. Sıkılıyorduk, çocuktuk ve hayat önümüzde tüm nimetleriyle bir bahçe gibi sereserpe sunulmuştu. Dünyanın kapısı aralık değil, düpedüz sonuna kadar açıktı. Girsek de girmesek de tamamı erişilebilecek bir yerdeydi. “Hayat açık bir kapı değildir, yaşlılar bilir/ bir aralık, bir eşikten ne gördüyseniz o’dur.” Dünyanın suratıma kapandığı günler de oldu, gelip saçımı okşadığı zamanlar da, fakat evimden çiçekleri hiç eksik etmedim, edemedim. Sonumu da çiçekler getirdi.
Yirmi beş yaşındayken en fazla on yıl daha yaşarım sanıyordum. Her başladığı işi yarım bırakmış biri olarak, yaşamı da ancak yarısına kadar sürdürebileceğime emindim. Bu sıkıcı oyunda piyon olmak canıma tak edecekti, feda edilecektim; zarlar hileliydi, aksi gibi satranç zarlarla da oynanmıyordu. Yaşamı sürdürmek büyük bir süreklilik gerektirir. İnsan sırf gündelik yaşamda sürdürmesi gereken şeyleri düşünse delirebilir. Uyanmak, dişlerini fırçalamak, duş almak, kahvaltı yapmak, bir yerlere gitmek, çalışmak, saatlerin geçişini izlemek, öğle yemeği, daha çok bunalım, aranın bitmesi, çalışmaya devam, saatler yine geçiyor, mesainin bitişi, bir yerlere gitmek, sonu gelmez konuşmalar, hepsi birbirinin tekrarı ve tamamlayıcısı ve destekleyicisi dedikodular, yalanlar ve nereden geldiği belli olmayan kaynaksız bilgiler, kaygılar ve bunalım ve depresyon belirtileri, hadi kalkalım artık’lar, eve dönüş, akşam yemeği, bir şeyler izlemek, sıkılmak, sürekli sıkılmak, bir sorgulayış, küçük bir ağlama nöbeti, ağladığın için kendine kızmak, küçük bir suçluluk nöbeti, suçlu olmadığına kendini inandırmaya çalışmak, küçük bir sinir krizi, kan şekerinde düşüş, şekerli çaylar içmek, uykunun kaçması ve yine de yarın iş olduğundan uyumaya çalışmak, devinime katlanamamak, rutinden nefret etmek, uyuyabilmek için anıları düşünmek, uyku, uyanış, duş… Hayat içinden çıkmamıza izin vermez.
Artık bunların bir önemi yok, yaşlandım. Bunları yazmam da artık her an ölebileceğimi bilmemdendir aslında. Evi son kez temizledim, uzun zamandır balkona çıkmıyordum, oraya koyduğum çiçeklerin hepsi solmuş, benden önce gideceğim diyardaki bahçemde açmışlardır eminim. Fakat ben artık çiçek görmek istemiyorum, başkasının ahiretinde açsınlar, canları cehenneme.
Kurumuş çiçekleri balkondan attım.
Bir Cevap Yazın