Altmış İkinci Bab: Ses

İlk cümlesi…

Salondaki yemek masasının bir köşesinde o duruyor, bir köşesinde ben duruyordum. Sadece tabaklara değen çatalların ve dudaklarımızın içine dolan yemeklerin sesiyle dolan salon, sanki matem yeriydi. Bu sessizliği bilerek, isteyerek seçmiştim. Onun konuşamadığını, bebekliğinden beri tek kelime etmediğini, hayatını tek kelime etmeden, sessiz sedasız idame etmenin bir yolunu bulduğunu… Bir noktada bu sessizliğe gözleriyle beni de davet edip, ortak bir sessizlikte buluştuğumuzu biliyordum.

Son zamanlarda bu sessizliğin içine bakışlardan bir tatminsizlik girmeye başlamıştı. Konuşabilse, sesini çıkarabilse, sanki bana bir şeyler diyecekmiş gibi geliyordu. Önceleri gayet memnun ve kendinden emin bir gururla taşıdığı bu dilsiz yaşam, artık canını sıkmaya başlamıştı belli ki. Yemekler daha tuzsuz, geceler daha tatsız, her şey olması gerektiğinden biraz daha soluk yaşanıyordu. Hayatımın renkleri yitip gidecekti, bir şeyler yapmalı, bir yolunu bulmalıydım. Ne yazık, hiçbir çare yoktu bu derde. 

Bir akşam salondaki yemek masasında tek başıma yemek yedim, sonra bir akşam daha, sonra bir akşam daha. Artık sesi olmayan birinin, bir de yokluğunu doldurmaya çalışıyordum. İçimden gözlerinde gördüğünü sandığım cevapları tekrarlamaya alışmıştım, fakat gözlerine bakamayıp cevapları tahmin edemeyince… Durum git gide zorlaşıyordu. Bunaldım. Bir yol aradım.

Gittiğim üçüncü hoca, “Kabran Dağı’nın tepesinde bir çiçek vardır. Ne niyetle koparırsan, o niyetle hizmet eder tüketenine, fakat yol hayli meşakkatlidir, bilesin,” dedi. Düşündüm. Hayat boyu bu sessizliğe katlanmaktansa, tatlı tatlı konuşabileceğimiz, salonun kahkahalarla dolduğu, zamanın sözlerle geçtiği o billur akşamları hayal ettim. İşten gelince, “hoşgeldin,” yemekten sonra, “afiyet olsun,” duymak istedim. Herkesin nimet olduğunu bilmeden tükettiği bu nimetleri, ben de hayattan istiyordum. Yola çıkacaktım, ne pahasına olursa olsun.

Kabran Dağı acımasızdı. Çiçeğin açtığı mevsimde rüzgarlar sert, yamaçlar kaygan, insanın yukarıya değil ancak aşağıya gelmesinin mantıklı olduğu bir dönemindeydi. Yine de ellerime ve kalbime güvenerek ilk adımı attım, sonra ikinciyi, sonra üçüncüyü. Dağ ne kadar dik olursa olsun, yıllar sürecek o sessiz bakışmaların yarım yamalak anladığım anlamları kadar keskin bir acı bırakamazdı bende. Ayaklarım lime lime oldu. Giydiğim botun içinden çıkarıp bir göz gezdirdiğimde ayağımın her tarafında kesikler, su toplamış deri, sızlayan yanlarını gördüm. Yine de yürüdüm, sevgi için değerdi.

En sonunda dağın tepesine çıktım. Kabran Şehri’nin o insanı mest eden silüetine baktım. Neden bilinmez, insanın kendini birden aşağı bırakası geliyordu. Sanki bu zirveden başka zirve yokmuş da, tüm hataların ve günahların affedilebileceği o gümüş an, ancak size Kabran’ın tepesinde nasip olur gibi geliyordu. Sağa sola koşturdum, ayaklarım kanıyordu, aldırmadım. En sonunda kırmızı yapraklı, lacivert çenekli bir çiçek buldum. İçimden, “Metis artık konuşabilsin,” diye bir dilek geçirip koparttım. Artık sessizlik olmayacaktı, hayatıma bir bedenden öte, bir sesin girmesi için yaptığım bu yolculuktan; ayaklarım kanayarak fakat yüzüm gülerek geri döndüm.

Eve girdiğimde salondaki masada ileriye, duvarda sanki bir şey varmış gibi kilitlendiği bir noktaya sabitlemişti bakışlarını. El hareketlerimle derdinin çözümünü bulduğumu, biraz da maceralı bir gün geçirdiğimi anlattım. Ayaklarıma baktı, üzülür sanmıştım, bakışlarında pek bir his göremedim. Yine de umursamadım, kim olsa hayatı boyunca çektiği bir derdin çözümünü bulmuşken, başkasının yarasına o kadar da takılmazdı nasıl olsa. 

Çiçeği yedi, öksürdü. Gözlerimin içine baktı. Sanırım sesine kavuştuğunu hissetti. Ağzından çıkacak o mutlu cümlelerin heyecanıyla, kulaklarımı dört açtım.

İlk cümlesi, “seni terk ediyorum,” oldu.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

Comments (

0

)

%d blogcu bunu beğendi: